Eren ABACI

Bunun bir şekilde olması gerekiyordu. Çok uzun süre bekledik -işin doğrusu bekleyiş meşakkatli bir iştir- ve nihayet, Aga B ile Kendine Has’ın sunduğu Babylon Soundgarden etkinliğinden önce söyleştik! Özgünlüğünün kaynağı hakkında konuşurken, kendini herhangi bir kalıp içinde hissetmediğini belirten sanatçı, “Sadece dışavuruyorum.” diyor. Her ne kadar özgünlük ilk olarak bireysellik ile bağdaştırılsa da Aga B, debboy.‘u sorduğumuzda, ‘kolektiviteye’ vurgu yapıyor: “Kolektif tavır, ait hissettiğimiz bu kültürün değerli netice ve yöntemlerinden biri. Ben de oldum olası ‘parçası olmak’ fikrine çok heyecanlanıyorum.” Peki ya sonrası? Sonrası tabii ki söyleşide! Yeri gelmişken belirtmek isteriz ki, merak ettiklerimiz bu kadarla sınırlı değil. Başka bir zamanda ikinci buluşma için, başka bir meşakkatli sürece şimdiden başlayabiliriz.

KD, tereddütsüz heyecanıyla sunar. Rabarba değil de, daha ziyade bi’ avaz. Ahval, zaten.

Kişisel arşivimizi tekrar arşınlarken, Fuat Ergin’in kapakta yer aldığı Hiphop TR dergisinin 2005 yılında yayınlanan 2. sayısında, birkaç kere adınızı görmüştük. Bu yeniden karşılaşma, müziğinizi yoğunca dinlemeye başladımız bir dönemde olmuştu. Daha sonra yakın geçmişte, debboy.’u gördük. debboy.’u biraz FUBU’nun açılımı gibi görüyoruz: “Bizim için, bizim tarafımızdan.” Gayet punk bir tavır, bi’ nevi otonom bölge. Bugün biliyoruz ki debboy.’un muhtevası aslında sadece müzikten/müzisyenlerden oluşmuyor. Her ne kadar hiyerarşiyi kaldırmak istediğinizi ve debboy.’un sizden bağımsız şekilde de varlığını sürdürmesini istediğinizi bilsek de en azından en başında, sizi bu sorumluluğu almaya iten şey neydi? Oldukça geriye giden bir geçmişe sahip olmak mı? Bugünün ve geleceğin ihtiyacından dolayı mı? Yoksa her ikisi de mi? debboy. zamanla nasıl inşa edildi? Bu cevabın bir kere de buradan okunmasını çok isteriz. 

Kolektif tavır, ait hissettiğimiz bu kültürün değerli netice ve yöntemlerinden biri. Ben de oldum olası ‘parçası olmak’ fikrine çok heyecanlanıyorum. debboy.‘da aslında bu heyecanın geliştirdiği, kendi alanlarını yaratan bir birikim, ortak payda. Önceliği; dirsek ve etkileşim. Konu her ne ise onu geliştirmek, daha iyi bir hale getirmek. 

debboy. ile ilk olarak 2020 yılının başında IF Beşiktaş’ta verdiğiniz “debboy. İfşa” konserinde tanışmıştık. Zamanla debboy.’un ne olduğunu anlayacağımızı söylemiştiniz ve artık bu oluşumu daha yakından görüyor ve tanıyoruz; gerçekten de ismiyle müsemma, adının hakkını gayet veren bir kolektife dönüştü. Her an infilak edebilecek bir potansiyele sahip, hatta bugün, ‘Ankara sınırlarını da’ aşmış gibi.  Hoşumuza giden, sürekli bir devinim var. Örneğin; büyük ihtimalle label gerekliliğinin doğmasıyla, böyle bir form da aldı. Peki, debboy.’un yakın gelecekteki planları nedir? İleride neye evrileceğini, çok merak ediyoruz.

Hala daha tabir etmek çok mümkün değil gibi. (gülüyor) Kendi içinde şekilleniyor ve oturuyor demek en doğru sanırım. Label gerekliliğinden öte ‘labelsız’lığın olası bir problem olma durumunu ortadan kaldırmak için öyle de bir yanı var debboy.‘un aslında ama önceliği asla bu değil, üretilen işe dair bir efor ve yarar kaygısı var daha çok. debboy.‘u ilerleyen süreçte birçok alanda göreceğiz. Ufak detayların farkında olmak görmek ve fark etmek için yeterli.

Malum, ülkenin ve sektörün içinde bulunduğu durum, sanatçıdan dinleyiciye, menajerlerden mekan işletmecilerine kadar herkesi garip bir çıkmaza soktu. Her şey oldukça belirsiz ve pek çok konser/etkinlik hatta sergiler dahi sanatçılardan bağımsız olarak dengesiz katılımlarla bir şekilde gerçekleşiyor. Ancak buna karşın her şeye rağmen, özellikle pandemi sonrasındaki İstanbul konserlerinizde farkettiğimiz şöyle bir şey var; Her konserde farklı yeni dinleyiciler/izleyiciler görüyoruz. Bir kısmı meraklı ve ortadaki enerjiden şaşkın bir halde başladıkları o deneyime, bir süre sonra kendilerini teslim etmiş oluyorlar. Orada olanları görmek, yeni insanları ve tepkilerini görmek bizim için oldukça keyifli. Sahnedeki sanatçı/sanatçılar olarak, birbirlerinden oldukça farklı insanlara doğrudan ulaşmak nasıl bir his? Mutlaka haz veren, keyifli bir şeydir ancak şu anki durumun size ne düşündürdüğünü çok merak ediyoruz.

Bu beni de şaşırtıyor gerçekten. Bazı mekanların/sahnelerin nispeten daha sabit sayılabilir dinleyicileri olabiliyor ama benim de gözlemlediğim kadarıyla farklı, yeni simalar var bir süredir. Harika tabii ki. Ben insanların arasında söylemekten, birebir temastan da büyük keyif alıyorum. Bu yüzden bu yeni simaların şaşkınlığını ve enerjisini de daha yakından gözlemleyip hissedebiliyorum. Hatırlayacağız ya. (gülüyor) Çözeceğiz.

Şarkı sözleriniz gerek kelime seçimleriniz olsun gerekse anlattığınız hikaye olsun birçok isme göre çok daha derin anlamlar ve görece daha soyut bir anlatım içeriyor. Kolay tüketilebilir olmamayı tercih ettiğiniz malum. Bu noktada insanların sizi anlamamasından endişe ettiğiniz oluyor mu? Yoksa önemli olan, sizi ‘gerçekten’ anlayan insanlara hitap etmek mi?

Sanırım ‘indirgeseydim’ bu beni, ben olmaktan çıkartırdı. Bu yüzden çok uzun süredir bu konuyla ilgili endişelenmiyorum. Ulaşabiliyorum da insanlara bir şekilde ya tam anlamıyla ya dolaylı ama sanırım yine de bir beyin jimnastiği istiyor. Bu da bir kısım insan için yorucu olabilir. Büyüye büyüye.

Son albümünüz Muamma’nın daha karanlık -hadi diyelim “daha koyu bi’ gri”- bir sound’u var. Biz, MUAF sonrasında, herhalde Kum Kale ile başlayan başka bir dönüşümün son -ve bıçak gibi keskin- formu olduğu düşünüyoruz: Yoldan çıkmış synth’ler, iyi bir sistem ile dinleyince sadece kulakta değil, göğüste de patlayan, rezonans yaratan alt frekanslar, kirli ve hatta yer yer habis bir sound üstüne, nakış gibi işlenmiş sözler, daha da keskinleşen ve sivrileşen bir anlatım tarzı. Üstelik bu sefer daha fazla görsellik de vardı. Etrafınızda olup bitene karşı kayıtsız kal(a)madığınızı biliyoruz. Peki bu albüm nasıl bir zamanın yansıması oldu? Albümün hazırlık süreci nasıldı?

Uzun terbiye, önce tütsüyle, sonra kısık ateşte; için-dışın iyi pişsin.

muamma” muhakkak da dokun enfes, tadın damakta.

bi nevi”, “”. Bu doğru

Ama “hipnoz”, “sır”.

Yine de “bi problem yok” “hain kostok”!.

ya herro ya merro”, “yağ!

Zifiri, kara değil, “en koyu gri” bir gece. Ertesi gün, akşam üzeri biten bilmece. Ankara stili; ürüyen bass, aksak yürüyen 808 ve kirli, kibirli synth’i tane tane, ilmek ilmek nakşetti Pango ve üstüne Aga B ince ince işledi şiiri. O nası gece?

Gri şehir, beşiğidir aklına gelebilecek her eşiğin. Havasındandır, suyundan değil.

Her kusursuz silüet, yakınlaştıkça leke. Gözle görülebilir her katman, her fırça, her darbe. Sonra imza, en son çerçeve.

Yoman.

Aga B, nevi şahsına münhasır biri ve kendine özgün bir müziği var. Bu kadar özgün olmanın ve bunu koruyabilmenin püf noktası nedir?

Herhangi bir kalıp içinde hissetmiyorum kendimi. Sadece dışavuruyorum.

Geçtiğimiz günlerde Metafluence ile iş birliği yaptığınızı öğrendik. Bulabildiğimiz basın bültenlerinde, artık Metafluence City’de bir yeriniz olduğu, gelecekte sanal konserler vereceğiniz, müzik NFT’leri üreteceğiniz yazıyordu. Bize bu iş birliğinden bahsetmek ister misiniz? Bununla birlikte, geleneksel gelir modellerinin aksak bir şekilde dijitale taşındığı bir durumdayız. Müzik sektörü garip bir çıkmazda, küresel çapta tanınan sanatçılar dahi gelirlerinin büyük çoğunluğunu konserlerden elde ediyorlar. Sizce, yakın veya uzak gelecekte, Web3 – İnternet tabanlı yeni mecralar sanatçılar/üreticiler için yeni bir üretim alanı, gelir kaynağı olabilecek mi? Bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyoruz.

Metafluence, aslında Metaentry isimli şirketle iş birliklerimizin yansıması bir iş. Beni de oldukça heyecanlandırıyor. Yeni bir model ve şekillendirerek içerisinde öğreneceğiz gibi. Meta dünyaya özgü ve gerçek dünya ile ilişkilendireceğimiz birkaç fikrimiz var. Daha iyi, özgün ve kayda değer bir hale getirmek için üzerinde düşünüyoruz. Çağ öyle bir yöne meylediyor. Bu yüzden bu yeni alan ve teknolojiyi iyi tanıyıp yaratıcı fikirlerle beslememiz gerek diye düşünüyorum. Bunun üretici/sanatçı için iyi ve adil olup olmayacağını ise zaman gösterecek.

Konsere geçmeden, yakın gelecekteki planlarınızı merak ediyoruz. Aga B dinleyicilerini, en azından yaz sonrasında neler bekliyor?

Birkaç tekli ve birkaç tekli daha ve nicelerce sürpriz.

24 Haziran Cumartesi günü, Yapı Kredi bomontiada’da Kendine Has Babylon Soundgarden kapsamında dinleyicinizle buluşacaksınız. Neler hissediyorsunuz? Bizim en eğlendiğimiz Aga B konserleri çoğunlukla Babylon konserleri oluyor. Sizin için de öyle mi?

Kesinlikle katılabileceğim bir fikir. (flashbacklerle hatırladık) Buranın atmosferini ve sinmiş ruhunu çok seviyoruz. Bu konser de ayrıca özel ve heyecan verici bizim için. Şimdiden iyi eğlenceler herkese. 

Hem söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için hem de misafirperverliğiniz ve geriye kalan her şey için çok teşekkür ederiz. Size ve müziğinize olan saygımız, iptilamız malum. Son söz sizde, eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bilmukabele ve misliyle! Çok sevgi! Sizi hala ve ayakta tutan ne hissiniz varsa diri tutun! Mua!

#debboytıkabasabeyin

Aga B’nin 24 Haziran’da sahne alacağı Kendine Has Babylon Soundgarden biletleri Biletix ve Mobilet‘te!