KD, Alman müzisyen, besteci ve söz yazarı Konstantin Gropper projesi Get Well Soon’u ağırlıyor! 

Sanatçı ile Zorlu PSM’de vereceği konserden önce gerçekleştirdiğimiz söyleşide, son albümü Amen‘den, düşünce biçiminin değişimine; uzun süre sonra gerçekleşen turneden, ilham kaynaklarına kadar merak ettiklerimiz hakkında konuştuk. 24 Kasım’da gerçekleşecek konser aynı zamanda Amen turnesinin son gösterisi olma özelliğini de taşıyor. Gropper duygularını saklamıyor: “Söz veriyorum, tek bir kuru göz kalmayacak!” Müziği ile “her zaman bir şeyler resmetmeye çalıştığını” söyleyen sanatçı, Amen‘i ortaya çıkaran zihinsel değişimini şöyle anlatıyor: “Umut, hayatta kalmanın ve devam etmenin tek yolu haline geldi. Bence bu iki faktör, kendimle ilgili bir farkındalık ve bu kolektif umuda zorlama durumu, albüme ilham verdi. Sanırım artık bardağın yarısını dolu gören biriyim.” Ve her şeyin ucuz bir olumlama gösterisi olmadığı anlatmak için ekliyor: “Ama hala sadece yarısı dolu. Hala gerçekçiyim.”

Öncelikle son albümünüzden bahsetmek istiyorum. Amen, öncekilere göre nispeten daha iyimser bir temaya sahiptir. Elbette ucuz olumlu mesajlarda bahsetmiyorum dürüst sözler var. Umut benim için hala eşit derecede tuhaf ve çekici ama albüm gerçekten yardımcı oldu!

Albümü pandemi döneminde hazırladığınızı biliyorum. Herkesten ve herşeyden uzak olduğumuz zamanlarda böyle bir albüm yapmanıza ne sebep oldu? Demek istediğim, umuttan bahsetmenize neden olan değişiklikler nelerdi?

“Umut, eşit derecede tuhaf ve çekici” – Bunu gerçekten sevdim. Sanırım bu doğru. Albüm bir tür “fikir değişikliği”, bu da doğru. Sanırım, kriz zamanlarında nihayetinde aslında bir iyimser olduğumu öğrendim. Ne yazık ki bunlar, söylenmesi gereken bariz şeyin “Hepimiz mahvolduk!” olduğu zamanlar, ama bunu yapamam. Daha iyi dönemler olduğunu düşünmeden edemiyorum. Bu bana da sürpriz oldu. Tüm hayatım boyunca sanatın “karanlık tarafına” çekildim. Her zaman, pesimistlerin haklı -ve dürüst olmak gerekirse “havalı”– olduklarını düşündüm. Ama sanırım artık gerçek benliğimle yüzleşmeliyim. Ben onlardan biri değilim.

Elbette pandemi sürecinde hepimiz bir şekilde umutlu olmaya zorlandık. Hepimiz bir bekleyiş ve umut içindeydik. Umut, hayatta kalmanın ve devam etmenin tek yolu haline geldi. Bence bu iki faktör, kendimle ilgili bir farkındalık ve bu kolektif umuda zorlama durumu, albüme ilham verdi. Sanırım artık “bardağın yarısını dolu gören biriyim”. Ama hala sadece yarısı dolu. Hala gerçekçiyim.

2018’e geri dönmek istiyorum. Size saçma gelebilir ama bence The Horror ‘ekstrem’ bir albümdü. Bana göre, ‘ekstrem’ birçok şekilde gelebilir. Yarattığı duygusal etkinin yoğunluğu ve eserin formu ile ilgilidir. Kesinlikle albümünüzün bir başyapıt olduğunu düşünüyorum – ekstrem bir başyapıt.

Bu dört yıl önceydi; geçen sürede bazı sorunlar ve korkular daha görünür hale geldi; siyasi popülizm, pandemi, savaşlar, ekonomik durgunluk ve hatta enerji sorunları… Birkaç yıl ve küresel bir pandemiden sonra, şimdi The Horror ve teması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Teşekkürler. Burada “ekstrem”i iltifat olarak kabul edeceğim. 

Tabii bu da başka bir zorluktu; pandemiden hemen önce The Horror adlı bir albüm yapmış olmak – nereye gidebilirsin ki? Alman filozof Ernst Bloch, umudun korkunun karşıtı olduğunu söylemişti. Ama The Horror ve Amen‘i çelişkiye düşürmek istemedim. O dönem çoğunlukla siyasi iklimde hissettiğim bir şeydi. Ve tabii ki hala olduğu yerde duruyor. Ama The Horror‘ın umutsuz bir albüm olduğunu düşünmüyorum. Belki de şu an için daha analitik, neler olup bittiğinin farkında olmanız gerektiğini söylüyor – ve şimdi, hayatım boyunca her zamankinden daha fazla, buna “Korku” adı uygun. Ama sonuç aynı zamanda umut da olabilir. Umut olmadan yaratıcılık, eylem, aktivizm olmaz. Ama korkmak da sorun değil, bence motor olarak da gerekli bir şey. Yani, sanırım, bu iki duygunun aslında zıt olduğunu düşünmüyorum. İkisi de motive edici olabilir. Korkunun seni engellemesine izin verme, umudun seni olduğun yere oturtup daha iyi zamanları bekletmesine izin verme. Önemli olan yola devam etmek.

Müziğiniz çok sinematik, teatral ve dramatik. Şarkılarını dinlediğimde bazen “Hala biraz dans edebilirsin” diyorum. Sonra, “Hayır, hayır, hayır! Bu parti müziği değil, ‘Partiyi katlet’ müziği.” diyorum. Ve sonunda tamamen farklı bir his oluyor. Sanırım bu sadece gerçek bir sanatçının yapabileceği bir şey ve siz bunu hep yapıyorsunuz.

İnsanlarla bu kadar derin ve güçlü duygusal bağlar kurmak kolay bir şey değil. Müziğinizi yazarken, bestelerken veya üretirken ilk dikkat ettiğiniz şey nedir? Bu sadece kendini ifade etmekle mi ilgili? Ya da duygusal bir atmosfer yaratmak veya başka bir şey için mi?

Benim için en önemli şey her zaman duygulardır. Ayrıca bir dinleyici olarak, akıllı sözleri ve iyi bir prodüksiyonu takdir edebilirim ancak bana duygusal olarak dokunmuyorsa, ilgimi çekmiyor. Bu yüzden lütfen dans edin! Eğer herhangi bir “melankolik” lirik sizi duygusal veya fiziksel bir tepkiden alıkoyacaksa, bundan nefret ederim. Çoğu -ya da en azından en iyi- disko şarkılarının çok hüzünlü sözleri vardır. Eğer kendimden alıntı yapabiliyorsam, “Dance with the pain away” – Muhtemelen yine de aklıma (başka bir söz) gelmedi.

Bir albüm yaparken çok fazla araştırma yapıyorum, bunun bir makale yazmaktan farkı yok. Ama her zaman, kitaplarda, filmlerde veya başka müziklerde duygusal ilham arıyorum. Şarkıların “bilimsel” veya edebi bir arka planının olması, onları takdir etmek için kesinlikle önemli değil. Bu daha çok çalışma şeklimi belgeliyor; alıntı yaparak, birleştirerek, bir şeyler kolajlayarak. Eğer şarkı duygusal düzeyde işlemiyorsa – başarısız oldum demektir.

Felsefeden edebiyata pek çok referansı şarkılarınızda bulabiliyoruz. Ayrıca sinemaya hem kişisel hem de profesyonel ilginiz olduğunu biliyorum. İlhamınız daha çok müziğin dışından geliyor gibi. Bu doğru mu? Diğer müzik dışı kültürel, sanatsal ve entelektüel çalışmalarla ilişkiniz nasıl?

Birçoğu müziğin dışından geliyor, evet. Tabii ki hepsi değil – orada birçok müzikal alıntı da var. Sadece hırsızlık deyip geçmeyin (Gülüyor)

Sanırım her zaman müziğimle bir şeyler resmetmeye çalışıyorum. Biraz klişe ama doğru; müziğim, her zaman, var olmayan bir filmin hayali film müziği gibi. “Diğer işim” ise gerçek film ve TV müzikleri yazmak ve üretmek. Ve bir bakıma, iş o kadar da farklı değil. Sadece birinde film gerçekten var.

Bu yüzden başlamak için her zaman bir anlatıya, bir resme ya da sadece bir ruh haline ihtiyaç duyarım. Ayrıca akıllı insanlardan alıntı yapmak, akıllı görünmenin harika bir yoludur. Bu da benim numaram.

Üretken bir sanatçısın ama kendini asla tekrar etmiyorsun. Kubrick benzeri bir şey ve oldukça orijinal. Yetenekli bir sanatçı olarak bunu bilerek mi yapıyorsunuz? Yoksa her şey doğal bir dönüşümün veya zeitgeist’ın sonucu mu?

Bu çok gurur verici. Kendimi tekrarlamak aslında en kötü sanatsal korkularımdan biri – ve işte; motor olarak korku. Ve en büyük kahramanlarımdan biri olan Kubrick de bu konuda en büyük referansım. Diğeri elbette Bowie olurdu. Kendimi herhangi bir şekilde karşılaştırdığımdan değil.

Yani, bu çok kasıtlı ve yeni bir şeye başlarken her zaman benim mücadelemdir. Ama tabii ki doğal dönüşüm yardımcı oluyor. Zeitgeist ile, en azından medya söz konusu olduğunda, o kadar ilgilendiğimi sanmıyorum. Ama iyi ya da kötü, çok karmaşık zamanlarda yaşıyoruz, ilham asla bitmiyor. Hepimiz kötü haberlere biraz ara verebiliriz.

Biraz turneden ve konserlerden bahsedelim. Uzun bir aradan sonra turneye başladınız. Aylar sonra sahnede olmak ve seyircilerle buluşmak nasıl bir duygu? Turne nasıl gidiyor?

Elbette harika. Sanırım turnemizin zamanlanması (hala) şans eseri bir şekilde oldu ve bu yıl harika ve çok hevesli bir seyircimiz vardı. İnsanların bu kolektif duygusal deneyimi özlediğini gerçekten hissedebiliyorsunuz. Ama yalan söylemeyeceğim; kültürel dünyanın krizi henüz bitmedi. Pek çok insan ya dışarı çıkmayı “öğrenmemiş” ya da akıllarında başka şeyler var – ve elbette haklılar. Ama dışarı çıkanlar, onların ne kaçırdıklarını biliyorlar. Ve er ya da geç, diğerleri de öğrenecek.

Ve nihayet yine İstanbul! 24 Kasım’da Zorlu PSM‘de bir konser vereceksiniz. Hem şehir hem de konser için çok heyecanlı görünüyorsunuz. Daha önce burada bulundunuz. Konserde bizi neler bekliyor?

Çok heyecanlıyım. İstanbul, bulunduğum en etkileyici yerlerden biri.  Ve ne yazık ki uzun süre önce gerçekleşen en son konserimizde bir sürü güzel insanla tanıştım. Bu aynı zamanda Amen turnesinin son konseri. Bu da onu daha duygusal bir olay haline getiriyor. Söz veriyorum, tek bir kuru göz kalmayacak!

Vakit ayırıp sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ederiz. Hem cevapları okumak hem de konser için çok heyecanlıyız! Son söz sizin: Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Nazik sözleriniz için teşekkür ederim. Sizi ve birçok okuyucunuzu Zorlu PSM’de görmeyi umuyorum.